Sabah gözlerini ovuştururken dudaklarında hala şarap
rengi rujun kalıntıları vardı. Perdenin arasından kaçamak yapan güneş ışıkları
gözlerine değmişti. Kahvaltısını yaparken Laura Pausini- It's Not Goodbye
şarkısı eşlik edecekti ona. Eylül sabahları hep böyleydi; duygu patlaması
yaşatan bir hava vardı yine. Çünkü hava aydınlıktı. Kiraz ağaçları ona 'gel'
diye fısıldıyordu sanki. Onları bırakmayı hiç istemiyordu.
Valizini toplamaya koyuldu. İyi ki boş bir valizle geldiğini
düşündü. Sıradan kadınlardan biraz daha farklıydı- çantaları kısmen boş
götürür, gittiği yerlerde doldururdu.
Küçücük yer kaplayan bir albüm vardı çantasında. On şarkılık
amatör bir albüm; gerçi gayet tuhaftı ama ilgi çekiciydi. Kendisi
için yazılan şarkının o valize sığmayacağını düşündü. Değerli hissetmişti;
acaba biri tekrar böyle bir şey yapar mıydı onun için? Aslında şuan küçük bir
kağıda yazılmış nota bile razıydı; içinde ise bir kaç tatlı söz fena olmazdı-
inanmış numarası yapmaya hazırdı.
Listesine göz attı. Elbiseler. Kırışmasınlar diye özenle
yerleştirdi. Kendini kotun içinde hiç rahat hissetmezdi ve giydiğinde hep bir
topuklu ayakkabıyla renklendirirdi. Çünkü bu; kadınsı görünmenin altın
kurallarından sayılırdı.
Ayağında dünden kalma yara bandına baktı. Topukları ne kadar
ağrımıştı. Tek ayağında daha yüksek bir ayakkabıyla seke seke yürümeye
çalışmıştı. China Town onu en son bu haliyle görmüştü; üzerinde şirin baba
rengi bir dondurma lekesi de vardı.
Bir önceki gece uzun bir bekleyişin ardından taksi
gelmişti. Arabaya bindiğinde şoför onu süzmüştü. Yabancı olduğunun anlaşılması
için alim olmaya gerek yoktu. Adam nereli olduğunu sorduktan sonra kendisinin
Suriyeli olduğunu söyledi. İyi niyetli bu yaşlı adam ona kız kardeşim diye
hitap ederek ondan para almamıştı.
Ayakkabısını çöpün yanına koyarken dün gece bu adama
rastladığı için kendini şanslı hissetti.
Hemen sonrasında otel odasının telefonu
çaldığında arayanın kim olduğunu tahmin edebiliyordu.
- Alo- oradasın biliyorum. Gideceğin için üzülüyorum bunu bilmeni
istedim.
- ...........
-Bir şeyler söylesene! Yanına geleceğimi biliyorsun. Albüm tanıtımı var bu
hafta ve sahne gelirleriyle elime bir miktar para geçecek.
- Göç zamanı. Mavi kuşların göç zamanı.
- Ne saçmalıyorsun sen?
- Bana verdiğin kartta resimleri var. Ve şimdi göç edecekler.
-Ben seni bunları duymak için aramadım.
-Anlamıyorsun. Şimdi kapatmam lazım, uçağa yetişeceğim, biliyorsun.
İyi biri olduğunu düşündü. Ama valizinin fermuarını
çekerken arkasına dönüp bakamazdı. Adam, *bipolar manik depresifti. Daha önce
sevgilisi olan kadın hamile kalmıştı ancak kadın bu yasak meyveyi ona
söylemeden aldırmıştı. Zaten anneannesinden miras kalan bu psikolojik
rahatsızlık bu olay sonunda patlak vermiş; bir süre hastanede yatmıştı. Bu
sorun değildi; birlikte aşabileceklerini düşünüyordu. Ta ki adam bir gün
ona durup dururken din değiştireceğini söyleyip söyleyerek; ertesi gün hepiniz
teröristsiniz diyene kadar. Bu onun başa çıkabileceği türden bir dengesizlik
değildi. Tanrı herkesi eşit yaratmadı diye düşündü; ona göre bazı insanlar
sadece ibret içindi.
Uçağı beklerken
kişisel bakım ürünlerinin ve hediyelik eşyaların olduğu bir dükkana girdi. Tüm
parfümleri denedikten sonra 'Carolina Herrera' bir kokuda karar kılmıştı. Daha
önceki kokusu olan 'Light Blue' yu değiştirmek zorundaydı. Koku anı demekti,
anılarsa boş üzüntüden başka bir şey değildi. Yeni parfümü ona gidişini
hatırlatacaktı ama çok etkili ve güzel kokuyordu. Hatta yalnız göç etmesini
bile engelleyebilirdi.
Yaşadıkları onu yıpratmış karşı cinse güvenemez olmuştu.
'Seni seviyorum' sözünün onun nazarında hiç bir değeri yoktu neredeyse çünkü
onu buna inandıracak birisi çıkmamıştı karşısına. Şiirlerde böyleydi, şarkılar
da. Sanki hepsi onu kandırmak için tasarlanmıştı; güller bile.
Canı tatlı bir şeyler çekti. Tatlı ve pasta satan yere doğru
ilerlerken aklında şunlar geziniyordu:
Bir keresinde birinden
hoşlanmıştı. Kahve içmeye gitmişlerdi. Mavi gözlü, bembeyaz tenli, siyah saçlı
orta boylu hoş görünümlü biriydi karşısında oturan.Görüşmeleri fena sayılmazdı
sohbet mükemmel olmasa da denemeye değerdi. Bir kez daha buluştular görüşme
yine güzel geçiyordu. Ona sevdiği erkek için yüzük takıp takamayacağını sordu
Bu soru ona aşırı itici geldi; ortada fol yoktu yumurta yoktu. Türlü ısrarın
sonucunda üçüncü ve son kez görüştüler. Bu kez onu kendi gittiği bir mekana
götürmeyi teklif etti. Aklında yapmak istediği bir kabalık vardı. Adam yine
kahvesini yudumlarken o hızlı davranmış kendisininkini içerek fal için sıra
almıştı. Televizyonda Victoria's Secret' ın eski bir defilesi olduğundan onu
yalnız bırakmanın çok da sıkıntı yaratmayacağını düşündü. Falcıyı tanıyordu;
daha önce onu garip hatalardan döndürmüştü. İş faldan çıkıp psikolojik
danışmaya- dertleşmeye dönüşmüştü.
-Yanında getirdiğin kişi Arap asıllı.
-Yok artık?
-Evet, seni bilerek yanında dolaştırıyor. Senin bölümünden birisine ilgisi
görünüyor.
-Ben miyim?
-Hayır.
-Eski sevgilisi. Senin ondan daha güzel olduğunu düşündüğünden onun canını
yakmak için seni kullanmak istiyor.
-Arap olduğuna inanmamı bekleme. Adam kireç gibi üstelik gözleri masmavi.
Hem neden böyle bir şey yapsın bir ben mi kaldım dünyada?
-Orasını ben bilemem illa esmer mi olacak?
Masaya döndüğünde defile bitmişti. Miranda Kerr' i
izlenemenin onu rahatlattığını düşünerek soru sorma vaktinin geldiğini
düşündü.
- Fal güzeldi. Gelecekte iyi bir işim olacakmış. İşte bu aralar mutluymuşum
kısmetim varmış.
- Harika, tabi bunlar gerçekse, hiç yoktan kafan dağılmıştır.
- Evet. Ya ben sana bir şey soracağım. Aklıma takıldı geçen sen Hatay' dan
gelmiştin ama aslen de oralı mısın?
- Ya aslında köken olarak Arabistan'dan geldik. Ama herkes bilmiyor tabi.
- A, anladım.
- Noldu?
- Hiç ne olabilir? Pasta alalım mı?
- Olur.
Aklında saçma anılar ellerinde ise parfüm
poşetleriyle uçağa bindiğinde kendisine yakın oturan Hindu bir kadın olduğunu
fark etti. Bu kötü bir tesadüftü çünkü Ganj nehri şuanda buraya uzaktı. Neyse
ki yeni kokusu her şeyi örtebilirdi. Az ilerde zırlayan ortalığı ayağa kaldıran
bir çocuk vardı ve sinirlerini bozuyordu. Uçan bir hayvanat bahçesine kafese hapsedilmiş
gibi hissetmekten kendini alamadı.
Cam kenarında yerini aldı dışarı baktı; ikindi
vaktiydi ve hava aydınlıktı. Yükseklik korkusu yoktu zaten bunları düşünmeyi
bir yana bırakıp çoktan uykuya dalmıştı bile.
Uyandığında gökyüzü zifiri karanlıktı ve bu onu
korkuttuğundan bir anda olduğu yerde sıçradı.
Lise coğrafya bilgisi devreye girdi; hızlı bir şekilde meridyenleri
geçtikleri için saat farkı oluşmaktaydı ve gittikleri yönde saat ileri
olduğundan geceydi. Hoşgeldin *Jet lag diye düşündü.
Kafasını henüz toparlayamamış bir vaziyette gözlerini
ovuşturuyordu. Yüzüne bakmak için küçük ayna parçasını çantasından çıkardığı
sırada yanında oturan *Severus Snape görünümlü adamın ona doğru bakarak
sırıttığını fark etti. Bakışlarına soran gözlerle cevap verdi. Ve sonunda
Severus lafı açtı;
- Uçak. Okyanusun tam ortasındayız.
-Ya, evet öyle.
- Ölmekten korkmuyor musun mışıl mışıl uyuyorsun?
- ...........?!
- Uçak düşse cesedimizi bulamazlar. Buz gibi. Ne kadar soğuktur.
Dönüp dışarı baktı. Ölüm onu çağırsa giderdi. Ama
bunun şimdi olmadığını hissetti. Yine de adamın lafları tüylerini ürpertti-
kötü bir kahin gibiydi.
Aynasını sımsıkı ellerinin
arasında tutuyordu. Soğuk okyanus fikrini kafasından atmalıydı. Gökyüzünü
seyretmekten başka çare yoktu. Simsiyah.
- Hanımefendi, içecek olarak kahve, çay, domates suyu, alkollü olanlar
ise...
Soruları duymadı bile.
Çok geçmeden Hostes elinde sargı bezi benzeri bir şey ile geri
dönmüştü.
Elleri KANIYORDU.
CHARLES BUKOWSKI- MAVİ KUŞ ŞİİRİ ; https://www.youtube.com/watch?v=8keRrybT-9Q
*Bipolar bozukluk veya iki uçlu duygudurum bozukluğu, eskiden manik depresyon, manik atak veya manik depresif bozukluk olarak bilinen hastalıktır. Bipolar bozukluk, kişinin depresyon ve/veya mani, hipomani, ve/veya karışık durumlar geçirdiği duygudurum bozuklukları sınıfını tanımlayan tanısal kategoridir.
*Jet lag, jet sendromu veya eşzamanlama bozukluğu; kısa zamanda uzun mesafeler kateden insanlarda farklı zaman dilimlerine ulaşılmasına bağlı olarak biyolojik ritmin bozulması. İnsan vücudunun yaklaşık 24 saatlik biyolojik etkinlik çevriminin ani değişmeler nedeniyle uğradığı geçici değişiklik ve düzensizliklerdir. Genellikle uyku ve yeme düzeninin bozulması, baş ağrısı, zihinsel performans düşüklüğü ve yorgunluk hissi ile kendini gösterir. Bazı vakalarda depresyona da rastlanır.[1]
Jet lag'in etkileri en çok doğuya doğru gerçekleşen uçuşlarda görülür.[1] Bunun nedeni doğuya uçarken zaman dilimlerinin artması sonucu ulaşılan şehirde geçirilen ilk günün 24 saatten kısa olmasıdır. Biyolojik ritmi 24 saatin altına düşürmek çok güç olduğu için vücut aradaki zaman farkını kapatmakta zorlanır.
*Severus "Sev" Snape (9 Ocak 1960)[1], J.K. Rowling tarafından yazılmış Harry Potter serisinin bir karakteridir.